Sonat: Bir Aşkın ve Kaybolan Ruhların Hikayesi
- artebrart
- 8 Mar
- 3 dakikada okunur

Bazı hikâyeler vardır, okurken içine çekilir, son sayfayı kapattığında ise derin bir boşluk bırakır. Sonat tam da böyle bir kitap… Hazan ve Hazar’ın hikâyesi, sadece bir aşk değil, bir ruhun diğerini nasıl tamamladığını ve onun kaybıyla nasıl yok olduğunu anlatıyor. Birlikte çaldıkları sonatın notaları, bir gün eksik kaldı. Ve eksik kalan her nota, tamamlanamayan bir hayatın yankısı gibi içime işledi.
Hazan: Güller ve Kırgınlıklar
Hazan… Kızıl saçlarını annesinin sevgisizliğiyle, geçmişini ise gül metaforuyla taşıyan bir kız. Annesi onu terk ettiğinde, ona yalnızca nefretini bıraktı. Ama babası… Babası ona bir miras bıraktı: Güller. Bahçelerinde büyüyen güller, Hazan’ın geçmişini, ruhunu ve kaybettiklerini simgeliyordu. Ve belki de bu yüzden ilerleyen zamanlarda bir gül dövmesi yaptırdı. Bedenine kazıdı, çünkü bazı acılar unutulmuyordu.
Ama Hazan’ın dünyası sadece geçmişin yaralarından ibaret değildi. O, müziğiyle, kemanı ve şiirleriyle, yüreğinin içinde bir hayat taşıyordu. Ve o hayat, Hazar’la birleştiğinde bambaşka bir ritme büründü.
“Gül kokuyorsun bir de,” dedi Hazar fısıltıyla. “Amansız, acımasız kokuyorsun.”
Hazar’ın müziğiyle Hazan’ın kemanı birbirine karıştığında, dünya daha sessiz, daha anlamlı bir yerdi. Ama kaderin sessizliği, müziğin melodisinden daha güçlüydü.
Hazar: Kaybetmekten Korkan Adam
Hazar… Hayat ona kaybetmenin ne demek olduğunu çok erken öğretti. Daha önce sevdiği birini kaybetmişti ve içinde derin bir korkuyla yaşıyordu. Kaybetmek, onun için yaşamın kaçınılmaz bir gerçeğiydi. Ama Hazan geldiğinde, her şey değişti. Onu koruması gereken kişi, zamanla onun ruhuna işledi. Bir koruma olmaktan öteye geçti, bir melodinin içinde kayboldu.
Hazar müziğiyle konuşan bir adamdı. Parmakları piyano tuşlarına her dokunduğunda, Hazan’ın zihnindeki fırtınalar durulurdu. Müziği, onun için bir sığınaktı, Hazan içinse bir nefesti.
“Seni sevdiğimi bil. Seni seviyorum Hazar Nikolai Baranov. Her şeyimle, eksiksiz…”
Ama kader, sevdiklerini hep kaybeden bir adamı asla affetmedi.
İhanet ve Suskun Mektuplar
Hazan esir düştüğünde, tek dayanağı Hazar’a yazdığı mektuplar oldu. Onun okuyacağı günü beklediği, içinde umut kırıntıları saklı satırlar… Ama mektuplar yerine ulaşmadı.
Hazar’ın geçmişten gelen gölgesi, ölen sevgilisinin kız kardeşi, Hazan’ın yazdığı hiçbir kelimeyi Hazar’a ulaştırmadı. Çünkü o da Hazar’ı seviyordu. Hazan’ın varlığı, onun gözünde bir tehdit gibiydi. Bu yüzden, Hazar’ın mektupları hiçbir zaman almadığını bilen Hazan, giderek umudunu yitirdi. Ve son mektubunda şöyle yazdı:
“Umudunu kaybetmiş olanın, kaybedecek başka bir şeyi yoktur.”
Ve gerçekten de, kaybedecek hiçbir şeyi kalmamıştı.
Son Veda: Tilkinin Uluması
Hazan öldü.Ama ondan geriye bir şey kaldı. Bir mektup, bir koku, bir sessizlik… Ve Viski’nin uluması.
Viski, onların tilkisiydi. Hazan gittiğinde, o bunu hissetti. “Tilki durmadan uluyordu. Acı içindeydi Viski. Hissediyordu, biliyordu.” Çünkü bazı kayıplar, sadece insanları değil, doğayı bile sarsar.
Hazar, o an anladı. Viski gibi o da hissediyordu. Bir şeyin eksildiğini, bir şeyin artık asla tamamlanamayacağını… Ve eline Hazan’ın mektuplarını aldığında, hayatının en büyük pişmanlığıyla yüzleşti. Mektupları geç okumuştu. Çok geç…
Sonatın Eksik Kalan Notaları
Hazar’ın içindeki acı artık taşınamaz hale geldi. Mektupların her kelimesi, onun içinden bir şeyleri koparıp alıyordu. Ve sonra piyanosunun başına geçti. Son kez çaldı. Ama bu kez parmaklarının arasında sadece notalar değil, kan da vardı. “Bileklerinden akan kanlar, piyano tuşlarını kırmızıya boyadı.”
Ve son notalar tamamlandığında, Hazar ayağa kalktı. Hazan’ı kaybetmişti. Ve Hazan onun ruhuydu. Bir insan ruhsuz nasıl yaşayabilirdi ki?
Sonunda, Attilâ İlhan’ın dizeleri yankılandı dudaklarında:
“Acıyor mu?” “Yokluğun kadar değil.”
Hazar’ın son düşündüğü şey Hoşça Kal şiiriydi. Hiçbir zaman Hazan’a okuyamadığı ama hep içinde tuttuğu o satırlar… Ve son cümle geldiğinde, o artık yoktu.
“Gözlerini kapattı, koştu müzikten adam, müziğin içinden Tilkisi’ne koştu.”
Romeo ve Juliet ile Benzerlikleri
Sonat’ı okurken, aklıma sık sık Romeo ve Juliet geldi. Onlar da yanlış anlaşılmalar ve zamanlama hataları yüzünden kavuşamayan iki âşıktı. Romeo, Juliet’in öldüğünü sanarak intihar etti. Juliet uyandığında, Romeo’yu ölü buldu ve o da kendini öldürdü. Yanlış bir bilgi, gecikmiş bir mesaj, ve sonuç: Ölüm.
Tıpkı Hazar’ın, Hazan’ın öldüğünü çok geç öğrenmesi gibi.
Tıpkı Hazar’ın, mektupları zamanında okuyamaması gibi.
Tıpkı Romeo’nun, Juliet’in ölmediğini bilememesi gibi.
İkisi de zamanın ve kaderin zalimliğine yenik düştü. Ve geriye sadece yas kaldı.
Hazan ve Hazar, Romeo ve Juliet gibi, birbirlerini kaybettiklerinde yok oldular.
Eksik Kalan Bir Aşk Hikâyesi
Sonat, bir aşk hikâyesi mi? Belki. Ama en çok da bir ruhun, başka bir ruhla tamamlanışının ve kayboluşunun hikâyesi.
Hazar, Hazan’ı kaybettiğinde sadece sevdiğini değil, kendisini de kaybetti. Çünkü Hazan, Hazar’ın ruhuydu. Ve ruhsuz bir adamın yaşaması mümkün değildi.
Bu kitap, eksik kalan notalar gibi, içimizde bir şeyleri yarım bırakıyor. Ve belki de en acısı, bu hikâyede gerçek kazananın olmaması. Çünkü bazı aşklar, eksik de kalsa, tamamlanmasa da, sonsuza kadar hatırlanır. Tıpkı Hazan ve Hazar gibi…
Comments